Beğen 1

HACI BAYRAM VELİ HAYATI

hac,-bayram-veliHacı Bayram-ı Veli 15.yüzyılda Anadolu Türk Birliğinin yeniden sağlanmasında en az politik ve askeri güçler kadar etkili olan Anadolu sufilerinin en önemlilerinden biridir.Ankara’nın Solfasol köyünde doğmuştur.Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte kaynaklarda H.753/M.1352-53 yılları olarak belirtilir.Asıl ismi Numandır.Babası Koyunlucalı Ahmet ,annesi Fatma Hanımdır.Abdal Murad ve Safiyüddin adlı kendisinden küçük iki kardeşinin olduğu bilinir.

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin Solfasol köyünde doğduğu ev restore edilmiş ve ziyaretçilere açılmıştır.

Ev bir büyük salon ve küçük bir odadan ibarettir.Evdeki eşyalar sonradan dekorasyon amaçlı koyulmuş olup Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin kullandığı eşya bulunmamaktadır.

Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu oda küçük odadır.Buradaki eşyalarda sonradan yerleştirilmiştir.

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin annesine ait mezar Ankara Esenboğa Yolunda Hasköy Dörtyol mevkiinde Solfasol köyüne dönülen kavşakta T.C Nebahat Taşkın İlköğretim Okulu önünde bulunmaktadır.

Hacı Bayram-ı Veli Hz. çocukluk yıllarından itibaren ciddi bir eğitim almıştır.Bu yılllarda hocasının Şeyh İzzetin ( Şeyh İzzetin Cami ve türbesi Hacı Bayram Caminin buluduğu tepenin doğu alt kısmındadır) olduğu söylenirse de ikisinin yaşamış olduğu zaman dilimi arasındaki elli yıllık fark bu bilginin doğru olmadığı sonucunu ortaya çıkarır. Hacı Bayram-ı Veli gençlik yıllarında medrese eğitimi almış ve bu dönemde Tefsir,Fıkıh,Hadis,Matematik,Felsefe,Arapça,Farsça Edebiyat gibi çeşitli dersleri okumuştur.

Hacı Bayram-ı Veli öğrencilik hayatından sonra Ankara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese de müderrislik yapmıştır.Medreseler günümüzün üniversite ve fakülteleridir.Burada ders veren müderrislerin ünvanı günümüzün profesör ünvanıdır.Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri zamanın ünlü din bilgini olan Ebu Hamidüddin Aksarayi ( Somucu Baba ) tarafından Kayseri’ye davet edilir.Bir Halveti şeyhi olan Ebu Hamidüddin ile karşılaşması ilk defa bir kurban bayramı günü olduğu için şeyh kendisine Bayram adını verir.Bugünden sonra Numan ismi yerine Bayram ismini kullanır.Bu ziyaret esnasında Ebu Hamidüddin Hacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini ve geleceğini manevi yolla kendisine göstererek ,ikisi arasında bir seçim yapmasını söyler ve kendisini tasavvuf yoluna girmeye, bu yolda öğrencisi olmaya davet eder. Hacı Bayram-ı Veli bu daveti kabul eder ve tasavvuf eğitimine Ebu Hamidüddin nezaretinde başlar.

Ardından kesin tarihi bilinmemekle birlikte ( muhtemelen 1394)şeyhi ile birlikte Bursa’ya gider ve orada Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil Medrese) medresesinde de müderrislik yapar. 1400 yılında şeyhi ile Bursa’dan ayrılan

Hacı Bayram-ı Veli ; üç yıl süren Şam, Mekke ve Medine’yi kapsayan hac yolculuğuna çıkarlar.Geri döndüklerinde Ebu Hamidüddin Hazretleri çok yaşlanmıştır ve manevi emanetini Hacı Bayram-ı Veli ‘ye bırakarak 20 Eylül 1412 tarihinde Aksaray’da vefat eder.

Hacı Bayram-ı Veli daha sonra Ankara’ya döner.Artık yanlızca müderris değil, Hamidüddin Aksariyi’nin halifesi ve kendi adıyla anılan Bayramilik tarikatının şeyhidir.Tarikatın eğitiminin yapılması için tekke adı verilen binalara ihtiyaç vardır.Bu tekkeler yenilip içilen,yatılan, ibadet edilen yerlerdir.Yapılan danışmalar sonucunda bugünkü Ulus meydanında yüksekçe bir tepe olan eski hristiyan Ogüst mabedine bitişik şekilde 1415 senesinde Bayramilik Tarikatı tekkesinin inşaatına başlanır.

Bu tekkenin ilk imamı Hacı Bayram-ı Veli Hz.’nin öğrencisi ve gelecekteki damadı Eşrefoğlu Rumi Hz.’leridir.Bayramilik tarikatı Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin profesör olması ve eğitim metodunu güzel uygulaması sonucu kısa zamanda büyük kitlelere ulaşırarak yayılır.Bu esnada Akşemseddin Hz.’leri Ankara’ya gelir Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin öğrencisi olur.

Bayramilik yaygınlaşırken, Edirne’de Sultan II.Murad Han 1421 yılında tahta geçer.Bu tarikatın çok yaygınlaşması kimi çevrelerde korku ve kuşku uyandırır ve Hacı Bayram-ı Veli Sultan II.Murad’a şikayet edilir.Yakın geçmişte yaşanmış Şeyh Bedrettin isyanı ile kurulan hayali bağlantılar ve spekülatif benzerliklerle de kışkırtmalar yapılır. Sonuçta Hacı Bayram-ı Veli, II.Murad Han tarafından Edirne’ye davet edilir.

Hacı Bayram-ı Veli öğrencisi Akşemseddin’i de yanına alarak Edirne yolculuğuna çıkar.Bu yolculuk esnasında Gelibolu’ya uğrar ve burada Yazıcıoğlu Ahmet ve Muhammed kardeşlerle görüşür onları tasavvufi yola sokar.

Sultan daha ilk görüşte Hacı Bayram-ı Veli’den etkilenir ve ihbarın asılsız olduğu anlaşılır.Sultan ve vezirlerle görüşen Hacı Bayram-ı Veli onlara çeşitli tavsiye ve telkinlerde bulunur.Yaklaşık iki ay Edirne’de kalır ve bu esnada Edirne Eski Camiinde halka va’z eder.Hacı Bayram-ı Veli ‘den çok etkilenen Sultan bu büyük veliyi saygı ve sevgi içinde Ankara’ya uğurlar, O’na olan sevgisi sebebiyle müridlerini vergiden affeder.

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri 1426 yılında tekrar Edirne’ye gider.Bugünkü tarihi Uzunköprü’nün temeli dualarla atılır.

1429 yılında Edirne’ye bir yolculuk daha yapılır.Bu seyehat Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin Fatih Sultan Mehmet’i gördüğü son Edirne seyehatı olur.Bu görüşme esnasında İstanbul’un Fatih tarafından feth edileceği müjdesini Sultan II.Murad’a verir.1430 yılında halife olarak Akşemseddin Hz. ve Bıçakçı Ömer’i bırakarak Ankara’da vefat eder.

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin üç kız ve beş erkek çocuğu olduğunu biliyoruz.Kızlarından sadece Eşrefoğlu Rumi ile evlenen Hayrunisa’nın ismi bilinmektedir.Oğullarının adları sırasıyla Şeyh Ahmet Baba, Ethem Baba, Baba Sultan, İbrahim ve Ali’dir.
HACI BAYRAM-I VELİ’NİN SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYATTAKİ ROLÜ

Hacı Bayram-ı Veli herşeyden önce bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başarmış bir sufidir.İslamiyeti ilmi açıdan ele alarak iyice anlamış, önce profesör olarak medresede öğrenci yetiştirmiş sonrada tasavvuf hayatına adımını atmıştır.Tasavvuf felsefesi bakımından kendinden öncekilere göre bir yenilik getirmemiştir.Ancak mutasavvıf olarak dünyayı red ve terk yerine, onu imara yönelmiş etrafındakileri de teşvik etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin bu yanı devrine göre çok ileri görüşü simgeler.

Hacı Bayram-ı Veli’nin etrafında okuma yazma bilmeyenler ve o devrin her çeşit meslek gruplarından insanlar bulunduğu gibi başta Akşemseddin olmak üzere Germiyanoğlu Şeyhi,Eşrefoğlu Rumi,Ahmed Bican,Yazıcıoğlu Muhammed gibi bilimadamları da bulunuyordu.Bu kadar farklı kültür gruplarını aynı potada eritmesi de büyük bir başarıdır.

Müridlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir.Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur.Bu şekilde müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış Anadolu’da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devletinin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır.

Hacı Bayram-ı Veli’nin koyduğu imece usulü yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu’da uygulanmaktadır.Anadolu’da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf gösterilemez.

Hacı Bayram-ı Veli ‘ye göre toplum iki ana kesime ayrılır.Zenginler ve yoksullar..Bu iki grubun arasındaki köprü kurulması ve yoksulların sosyo ekonomik güvenliğinin sağlanması görevini yaşadığı dönemde Hacı Bayram-ı Veli gerçekleştirmiştir.Mübarek aylarda müridleriyle beraber Ankara’nın ticari merkezlerinde dolaşır, dükkan sahiplerinden isteyenler zekat ve sadakalarını dervişlerin taşıdığı büyük bir torba içine atarlardı.Bu paralar bir yardım sandığında toplanır kimsesiz yaşlılara, dul bayanlara, öksüzlere, evlenemeyecek kadar fakir genç kızlara ve erkeklere, kitap alamayacak kadar fakir öğrencilere kısacası tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.Görüldüğü gibi günümüzün Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Bağkur gibi sosyal yardımlaşma organizasyonlarının temeli bundan beş buçuk asır önce Hacı Bayram-ı Veli tarafından atılmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli Hz’nin güzel adetlerinden biri de tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki bu adet kök olarak Orta Asya tasavvuf geleneğine Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerine dayanır.Tekkesindeki bu kazanda sürekli gece gündüz burçak çorbası kaynar ; gelen geçen, zengin fakir, büyük küçük, kadın erkek herkes içerdi.

Hacı Bayram Camii tekkesinde hergün sabah ve yatsıdan sonra zikir meclisleri kurulur , öğle namazından önce ve sonra başta müridler olmak üzere her gruptan insana tefsir, fıkıh, hadis, kelam hatta felsefi ağırlıklı tasavvuf dersleri verilirdi.Bu şekilde toplumun eğitimi de gerçekleştiriliyordu.

Hacı Bayram-ı Veli Anadolu’da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasında Leme’at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesinde etkili olmuş kendisi de halkın anlayacağı dilden, Ahmet Yesevi geleneğine uygun olarak şiirler yazmıştır.Devrinde Arapça ve Farsça eser vermek revaçta iken, Hacı Bayram-ı Veli ‘nin halk ile diyalog kurabileceği Türkçeyi tercih etmesi belli bir misyona delalet eder.Bu misyon Anadolu’da dil birliğinin sağlanması ve Türk kültürürün hakim olmasıdır.

Türkçecilik akımı müridlerini de etkilemiş bu sufiler özellikle Türkçe eserler vermişlerdir.Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencilerinin Envaru-l Aşıkin, Muhammediye, Müzekki’n Nüfus gibi eserleri Anadoluda yıllarca kolaylıkla okunmuştur halkın elinden düşmemiştir.

Bayramiye Tarikatı;

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin kurduğu tarikatın adı kendisine izafeten Bayramilik Tarikatı olarak tanınmıştır.Bayramilik Ebherilik,Nakşibendilik ve Halveti tarikatlarının birleşimi olarak kurulmuştur.Bu tarikatta üç temel unsur vardır.Bunlar Cezbe, Muhabbet, Sırr-ı İlahi olarak sıralanırlar.

Kulun Allah’a doğru aşk ile çekilmesine Cezbe, Allah’ın kulu kulunda Allah’ı sevmesine Muhabbet denir. Bayramilikte bu ikisini elde eden mürid Ilahi sırrı elde etmek için çaba gösterir.

Her tarikatın kendisine özel bir başlığı (takke) bulur ki bu başlığa Tac denir.Bayrami tarikatının tacı beyaz renkli, altı dilimli olup tam tepesinde beyaz keçeden birbiri içinde üç daire bulunurdu.Buna gül adı verilirdi.Bu başlığın üzerine yeşil renkli sarık sarılırdı.
HACI BAYRAM-I VELİ’NİN HAYATINDAN KISA KISA

Zincirle Zorla Gelen Misafirin Ağırlanması Böyle Olur

Akşemseddin Hz.’leri Osmancık’ta müderris (profesör) iken Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin evliyalık derecesini duymuş ona talabe olmak için Ankara’ya yanına gelmişti.Ancak Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin dükkan dükkan dolaşıp halktan para topladığını görünce yanına gidip nedenini sormadan ;

-‘Evliya halka avuç açar mı, buralara boşuna gelmişim’ diyerek ;

Zeynüddin Hafi Hz.’lerine öğrenci olmak için Haleb’e doğru yola çıkar.Haleb’e yaklaştığı sırada bir rüya görür.Rüyasında ;boynuna bir zincir takılmış zorla Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucuda Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerindeydi…

Bu rüya üzerine yaptığı hatayı anlayan Akşemseddin derhal Ankara’ya geri döner ve Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin nerede olduğu sorar.Hasad zamanı olduğu için Hacı Bayram-ı Veli öğrencileriyle tarlada burçak hasadıyla meşguldür. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri O’na hiç iltifat etmez ve Akşemseddin’de diğer öğrencilerle beraber burçak hasadı yapmaya başlar.Öğle olur, namazlar kılınır, yemekler hazırlanır, sofralar kurulur, herkes sofraya oturur, ancak Akşemseddin’e buyur diyen olmaz.O da bir köşeye çekilir bekler.Çok geçmeden köpeklere de yiyecek verilir O’na yine birşey ikram edilmez.Akşemseddin de köpeklerle beraber yemek yemek üzere yere diz çökünce Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri hemen O’nu hemen sofrasına çağırır.Çünkü gurur sınavını başarıyla geçmiştir.Sofraya oturunca; Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri gülümseyen tatlı bir yüz ifadesi ile şöyle der;

– ‘ Zincirle zorla gelen misafirin ağırlanması, işte böyle olur.’

Akşemseddin Hz.’leri daha sonra hocasının yanından hiç ayrılmaz. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinden ne gördü ve duyduysa hemen inanır.Duyduklarının ve gördüklerinin hikmetini bizzat kendisi de anladığı için diğer öğrencilerden öne geçer.Bu sayede hem Fatih Sultan Mehmed’in hocalığını yapar hemde Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine vekil olur.

Müridlerini Kurban Ediyor

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri Edirne’den Sultan II.Murad’ın büyük iltifatlarıyla ve fermanıyla geri döner.Sultan bu fermanda Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin öğrencilerinin yanlız ilim ile meşgul olmaları için onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğunu bildiriyordu.Bunu duyan pek çok kişi Allah rızası için değilde sadece şahsi çıkar için gelip Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine öğrenci olmaya başladılar.Sonunda devletin Ankara civarından topladığı vergilerde düşüş oldu.Gelir azalınca Ankara’yı yönetmede bir takım mali problemler ortaya çıktı ve askeri düzen bozuldu.Bunun üzerine Sultan , Hacı Bayram-ı Veli ‘den öğrencilerinin listesini rica etmek zorunda kaldı. Hacı Bayram-ı Veli ‘de öğrencilerinden bugünkü Etnoğrafya Müzesinin bulunduğu Kanlıgöl’de toplanmaları istedi.Kanlıgöl’de büyük bir kalabalık toplandı.Herkes nasıl bir imtihan olacağını merakla bekliyordu.Meydana büyük bir çadır kurulmuştu.Öğrencilerine;

– ‘Dervişlerim ,müridlerim..Bana; beni seven öğrencilerimi bugün burada kurban etmem emrolundu.Canını,malını, bana feda eden, çadıra girsin dedi. ’

Ve elinde bıçakla çadırın önünde beklemeye başladı.Bu sırada topluluktan bir erkek kalabalığı yararak içeri girdi.Arkasından Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri de girdi.Herkes ne olacağını merakla bekliyordu.Çadırdan dışarı oluk gibi kan aktığı görüldü.Ardından bir kadın girdi.Yine dışarı kanlar aktı.Bunu gören halk dehşete kapılarak oradan kaçtı. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri içeri girenleri kesmiş değildi.Gece çadırın içine kimseden habersiz birkaç koyun bırakılmıştı ve kesilen koyunlardı. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri dışarı çıkarak Sultana bir mektup yazdı ve gerçek öğrenci sayısının birbuçuk olduğunu bildirdi.

Edirne Eski Camii’deki Kürsü

Hacı Bayram-ı Veli Hz. Edirne’de kaldığı süre içinde sık sık Sultan II. Murad ve vezirleriyle sohbet etmiş ayrıca halka da Eski Camii’den va’z etmişti. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine hürmeten va’z ettiği kürsü bugün bile kapalıdır ve kimse çıkıp va’z edememiştir.Üzerinde ‘Burası Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin makamıdır ’ yazılı Arapça yazı bulunmaktadır.

Rivayete göre Sultan Ahmet Han (1.Ahmet) Edirne’ye gelir, camiyi gezer.Kürsünün neden kapalı olduğunu sorar, durumu anlatırlar.Cuma günü kürsüde va’z edeceğini söyler kürsünün açılmasını emreder.Kendisine bu geleneği bozmaması hatırlatılır.Ancak dinlemez kürsüye çıkar, Besmele çekip va’za başlamak ister ancak bir türlü dilini kıpırdatamaz.Cemaat bekler bekler… Bir süre sonra Sultan Ahmet bu işe hem şaşırır hem de pişman olup kürsüden iner.O günden sonra kürsüye va’z için kimse çıkmaz.

Bunu Biz İçelim Zararı Sahibine Olsun

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin Edirne’ye davetinin ihbar neticesinde olduğu belirtilmişti.Sultan II. Murad’la ilk görüşmesi sırasında ihbarı yapan vezir bir şerbet kasesinin içerisine kuvvetli bir zehir koyar.Daha sonra bu kaseyi içmesi için Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine ikram eder. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri de kaseyi alır, Besmele çeker ve

– ‘Bunu biz içelim zararı sahibine olsun’,

der ve üç yudumda şerbeti içer.Vezir sanki kendi koyduğu zehiri içmiş gibi birden zehirlenme belirtileri gösterir ve şiddetli bir karın ağrısıyla yere yıkılır ve ruhunu teslim eder.

Rivayetlere göre vezirlerden Mahmud Paşa ve hatta Sultan II.Murad Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine bağlanmış ve müridi olmuşlardır.

İstanbul’u Şu Beşikte Yatan Çocuk Feth Edecek

Sultan II. Murad Hacı Bayram-ı Veli Hz. ile Edirne’de bulunduğu süre içinde sık sık görüşmüş O’na dünya ve ahiret hayatına dair merak ettiklerini sormuş tavsiye ve görüşlerini almıştı.İstanbul’un fethi Sultan II.Murad Han için çok önemliydi.İstanbul; Peygamberimizin (SAV)

– ‘Kostantiniyye mutlaka feth edilecektir,O’nu feth eden kumandan ne güzel kumandan, feth eden asker ne güzel askerdir’,

Hadisi Şerifi gereğince hep İslam komutanlarının ilgi odağı olmuş ancak yapılan kuşatmalar başarısız olmuş ve henüz alınamamıştı.Sultan II.Murad ‘da Peygamberimizin bu övgüsünü kazanmak için İstanbul’u alma planları yapıyordu. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri ile bir görüşmesi esnasında bir beşik getirdiler Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin yanına itina ile koydular. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresini orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı.

Herkes hayretler içinde kalmıştı.Çünkü beşikte kim olduğunu bilmeden bu süreyi niçin okuduğuna bir anlam veremiyorlardı.Okumayı bitirdikten sonra;

– Bayezid Han amcanız ve sizin muhasaranız zamanında elden gelen yapılmıştır.Ancak bazı hatalar yapılmış fetih gerçekleşememiştir.Sultanım sen Konstantiniyye’yi alamayacaksın, ama mutlaka alınacaktır.Bunu ben bile göremeyeceğim.Orası şu beşikte yatan çocuk ve bizim Akşemseddin tarafından alınacaktır’ dedi.

Sultan II.Murad Han bu büyük müjdeyi alınca çok sevindi.Beşikte yatan çocuk oğlu şehzade Mehmet’ti.Daha sonra Akşemseddin Şehzade Mehmet’in hocalığı yaptı.1453’de İstanbul’un fethi esnasında Sultan Mehmet’in yanında bulunarak hem Sultana hemde orduya manevi destek verdi.

İstanbul’un Fethi taktiksel anlamda büyük bir askeri başarıdır.Büyük hazırlıklar yapıldıktan sonra kuşatma başlamıştı.Sultan Mehmet ordusunu üç kısıma ayırmıştı.İlk günlerde gönüllüler Bizans surlarına karadan saldırıyor denizden de donanma göstermelik hücumlar yaparak Bizans Ordusunu yerlerinde tutuyordu.Bu şekilde Bizans surlarının ve ordusunun yıpranması amaçlanmıştı.İleri ki aşamalarda Osmanlı Ordusuna yardıma gelen Türk Beyliklerinin( Karamanoğlu, Aydınoğlu, İsfendiyaroğlu) askerleri devreye girdi.En son aşama da ordunun asıl kuvvetleri savaşa katıldı.Bu ana kadar Osmanlı Ordusunun eğitimli birlikleri hiç savaşa katılmayarak yıpranmamışlardı. Ancak kuşatmanın uzaması ve bir netice elde edilememesi devlet adamlarını ümitsizliğe düşürmüştü.Bizanslılar su kuyularını zehirlemişti, ordunun suyu tükenmek üzereydi. Avrupa’dan asker ve erzak getiren gemiler Osmanlı Donanmasının müdahalesine rağmen şehre girmiş Bizanslılar bu yardımla büyük sevinç yaşamışlardı.Sultana gelen bazı devlet adamları;

– ‘Bir dervişin sözüyle bu kadar asker kaybettik, bütün hazineyi tükettin.Bizansa yardım geldi ve fetih ümidi artık kalmadı’ dediler.Bunun üzerine Sultan Mehmet Veziri Veliyüddin Ahmet Paşayı Akşemseddin’e yollayarak ;

– ‘Şeyhe sor, kalenin fethi ve düşmana zafer kazanma ümidi varmıdır?

dedi.Akşemseddin cevabında fethin olacağına dair inancı belirtti.Sultan Mehmet bu cevapla yetinmedi vezirini tekrar yollayarak ;

– ‘Vaktini tayin etsin’ dedi.Akşemseddin bir süre düşünmeye daldı.Başını eğip Allah Teala’ya yalvardı.Sonra ;

-‘Bu senenin Cemaziyelevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle filan tarafa yürüsünler.O gün feth ola.Konstantiniyyenin içi ezan sesiyle dola’ dedi.

Akşemseddin Hz.’lerinin tarif ettiği yer bugünkü Topkapı surlarıydı.Akşemseddin Hz.’leri o gün bir çadır kurdurarak içeri kimsenin alınmamasını emretti ve Allah’a secdeye kapanarak dua etti.Gerçekten de o gün Osmanlı Ordusu sabah saatlerinde Topkapı surlarından şehrin içine girdi.Böylece İstanbul’un fethi ve Peygamber efendimizin büyük mucizesi gerçekleşti.

Veren El Alan Elden…

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin her sene ramazan ayında öğrencileri ile çarşıya çıkıp esnaftan, ticaret yapanlardan zekat ve sadakalarını topladığı, daha sonra bunları yardım amacıyla kullandığı Hacı Bayram-ı Veli’nin Hayatı bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştı.

Yine bir ramazan ayında zekat toplamakta iken zengin bir ağa gelerek Hacı Bayram-ı Veli’yi ve öğrencilerini durdurdu.Belindeki kuşağı çözdü ve içindeki bütün altınları para toplanan keseye boşalttı.İçinden de Peygamberimizin ;

– ‘Veren el, alan elden üstündür .’ hadisi şerifini hatırlayıp, ben Hacı Bayram-ı Veli’den daha hayırlıyım diye düşünüverdi. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine O’nun bu hali malum oldu.Ve O zatı;

– ‘Hayır efendi, burada veren el, alan elden hayırlı değildir.Çünkü burada alan el kendine almıyor.Başkalarına dağıtmak için alıyor.Burada alan el, veren elden hayırlıdır diye ’ uyardı.

Vefatı

Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin Ankara’da vefat etmek üzere iken son sözleri ;

– ‘Benim namazımı Akşemseddin kıldırsın ve cenazemi yıkasın, bu haberimi O’na iletirsiniz ’ oldu.Ve sonra vefat etti.O sırada Akşemseddin orada değildi ve nerede olduğunu kimse bilmiyordu.Öğrencileri ve Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin yakınları merak ve hayret içinde ne yapacaklarını düşünmeye başladılar.Bazı kimseler;

– ‘Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin bu sözleri ölüm anında kendini bilmeden söylenmiş sözlerdendir, bu sözlere pek itibar edilmez ’ dediler.Kimse o esnada ne yapacağını tam bilemiyordu.O anda Akşemseddin geliyor diye bir ses işitildi.Halk Akşemseddin’i karşıladı ve olanları anlattı.Bunun üzerine Akşemseddin vasiyet üzerine Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerini yıkadı ve namazını kıldırdı.

Kilitler Kırıldı

Türbelerin kapatılma kararı çıktıktan sonra, her yere olduğu gibi Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin de türbesine kilit vurulmuştu.Fakat sabah türbenin önünden geçenler kilidin kırılmış kapının da ardına kadar açılmış olduğunu gördüler.Olayın bir kaç defa tekrarlanması üzerine ilgilenenlerden biri ;

– ‘Böyle şey olmaz, bu kapıyı elbette bir açan var’ demiş ve türbe önünde iki polis görevlendirmiş.Onlara;

– ‘Kapıyı sabah kadar bekleyin, gözetleyin, kapıyı kim açıyorsa hemen yakalayın ’ emri verilmiş.

Polisler aldıkları emir gereğince türbenin önünde sabah ezanı okununcaya kadar beklemişler.Sabah vakti aniden kilidin çıkardığı kırılma sesi ile irkilmişler.İşte o anda açılan kapıdan Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin tebessüm ederek kendilerine baktığını görmüşler.Türbeyi bekleyen polislerden biri şaşkınlıktan düşüp bayılmış, diğerinin de dili tutulmuş.Bu olaydan sonra hiç kimse kapıda nöbet tutmaya cesaret edememiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz